Kadının yaşı, doğurganlık ile doğrudan ilişkilidir. Yaşla birlikte yumurta sayısındaki azalma, doğurganlıkta da düşüşe neden olur.
Bir kadın, sahip olduğu tüm yumurtalarla dünyaya gelir. Bir kadın, doğumda yaklaşık 5-7 milyon yumurtaya sahiptir. Ergenlik çağına geldiğinde, bu sayı önce 400 bine ve menopoza girdiğine 1000’e kadar düşmektedir. Kadınlarda, yaşla birlikte, yumurtalık işlevinde kademeli bir düşüş meydana gelir. Aslında, kadın doğurganlığı yumurtalık işlevindeki değişiklikler nedeniyle azalır.
İleri yaştaki kadınların yumurtaları elde edildiğinde, tüp bebek tedavisi ile gebelik elde etme oranlarında da bir düşüş yaşanmaktadır. Ayrıca; yaşla birlikte ilerleyebilen rahim fibroidleri, endometriozis ve polipler gibi diğer faktörler de doğurganlığı etkileyebilir.
Menopoza girmeden önce, kadının daha kısa adet döngüleri ve FSH seviyelerinin arttığı bir dönem vardır. Artan FSH seviyeleri; gebelik şansını azaltır ve düşük yapma riskini arttırır. FSH seviyeleri, adet döngüleri arasında değişiklik gösterse de, gebeliğin tahmini değeri, en yüksek FSH seviyeleri ile ilişkilidir. Yaşla birlikte, hem yumurtalıkların boyutu hem de yumurta keselerinin sayısı azalır. Sağlıklı bir kadında, 22 ile 42 yaş aralığında yumurta keselerinin sayısı ortalama %60 azalmaktadır.
Yaş Faktörü ve Kadın Doğurganlığı
Yaşın ilerlemesi ile birlikte, kadın doğurganlığının azaldığı uzun zamandır bilinmektedir. Batı tipi yaşam tarzındaki çocuk sahibi olma yaşını erteleme eğilimi, kadın doğurganlığındaki yaşa bağlı azalmalarda belirgin bir sonuca sahiptir. Artan ekonomik zenginlik, kadınların eğitim düzeyinin artması ve kadının iş gücüne katılması ile birlikte, ilk çocuk doğurma yaşı da kadınlar tarafından önemli ölçüde ertelenmeye başlanmıştır.
Bu genel çocuk doğurma yaşını erteleme eğilimi; gebe kalmaya çalışan kadınların oranının ve kadın kısırlığı olarak adlandırılan durumun artmasına neden olmaktadır. Bir kadının kısır olarak değerlendirilmesi için, en az 12 aylık bir süre boyunca bu hedefe ulaşmada başarısız olması gerekir.
Yumurtalık Yaşlanması Nedir?
Yumurtalıklarda bulunan yumurtaların hem miktarı hem de kalitesinde, yaşla birlikte kademeli bir düşüş yaşanmaktadır. Yumurta düşüş oranı, kadınlar menopoza doğru gittikçe, özellikle 38 yaşında belirgin bir azalma yaşamaktadır. Yapılan bir çalışmada; kadınlarda yaşlandıkça sürekli artan bir folikül kaybı oranı ile karşılaşılmıştır.
Folikül sayısının azalması ile birlikte, yumurta kalitesi de azalır. En azından, 31 yaşından sonra doğurganlığın giderek azaldığı bilinmektedir. Yumurta kalitesinin azalması; fetal yaşam sırasında germ hücreleri arasındaki farklılıkları, yumurta hasarı ve yumurtayı çevreleyen hücrelerin kalitesinde yaşa bağlı değişikliklere de neden olmaktadır.
Yumurtalık Yaşlanmasının Nedenleri
Bir kadın 30 ve 40’lı yaşlarındayken, foliküllerin sayısında ve kalitesinde büyük değişiklikler meydana gelse de; yumurtalık yaşlanma süreci, büyük ölçüde fark edilmeden kalır. Oldukça kolay fark edilebilir olaylar arasında, adet düzensizliği ve menopoz yer alır. Doğurganlığın azalmasının başlangıcı ve bunu takip eden süreçte doğal doğurganlık kaybı, bir gebelik elde etme kapasitesini azaltmaktadır.
Doğurganlık, 31 yaşından itibaren kademeli olarak azalmaktadır. Bu yaşlardaki kadınlarda, tüp bebek tedavisi gibi yardımcı üreme teknolojilerinin başarı oranlarının yüksek olduğu da unutulmamalıdır.
Yapılan çalışmalar; doğal doğurganlık azalmasının 23 ile 51 yaş aralığında bir yerde meydana geldiğini göstermektedir. Daha genç yaşlarda çocuk sahibi olma şansı daha yüksek olsa da, erken üreme yaşlanmasının nispeten yaygınlaştığı da düşünülmektedir.
Yumurtalık Yaşlanmasında Önemli Faktörler
Her ne kadar, yumurta sayısındaki sürekli kayıp önemli olsa da, yumurtalık yaşlanmasında diğer önemli faktörlerden de söz edilmelidir:
- Antral Folikül Sayısı (AFC)
25 ile 40 yaş aralığındaki kadınların yumurtalıklarında, herhangi bir zamanda, 0.05 ile 2 mm çapında erken büyüyen tahmini 20-15 folikül olduğu düşünülmektedir. Bu erken büyüyen foliküller, geleneksel görüntüleme teknikleri kullanılarak doğru bir şekilde tanımlanamayacak kadar küçüktür.
Bu foliküllerin küçük bir kısmı, 2 mm’den daha büyük sağlıklı antral foliküllere dönüşür. Bunlar, FSH’ye yanıt verir ve seçilebilir olarak tanımlanır.
Yumurtalıktaki erken büyüyen foliküllerin sayısı, her yaştaki antral folikül sayısı ile ilişkilidir. Kadının yaşlanması ile birlikte erken büyüyen foliküllerin sayısındaki düşüş, antral foliküllerin boyutundaki azalma ile paraleleldir.
- İNHBB Proteini
İnbihinler, İNHBA ve İNHBB’yi içeren polipeptilerdir. İNHBB, gelişmekte olan antral folikül tarafından salgılanır. Yumurtalıklardaki folikülleri etkileyen işlevlere sahiptir. Ayrıca, yumurtalık rezervinin doğrudan değerlendirilmesini sağladığı düşünülmektedir. Çünkü, FSH’ye duyarlı antral foliküller tarafından üretilmektedir. Yaşlanmayla birlikte İNHBB’deki azalma, azalmış yumurta kalitesi ve doğurganlık şansı ile ilişkilidir. Tüp bebek tedavisi gören hastalar üzerinde yapılan çalışmalar, azalan İNHBB seviyelerini; daha düşük gebelik oranları ile ilişkilendirmektedir.
- AMH Hormonu
AMH, küçük antral foliküller tarafından üretilen glikoproteindir. Kadın doğurganlığı ile ilgili yapılan çalışmalardan elde edilen veriler; AMH’nin tercihen erken büyüme aşamasındaki antral foliküller tarafındaki salgılandığını ve foliküller baskın hale geldikçe AMH üretmeyi bıraktığını ortaya koymuştur.
- Adet Döngüleri
Kadınlarda üreme sistemi; tekrarlayan döngüsel folikül alımına ve yumurtlamaya bağlıdır. Döllenme ve ardından implantasyonun gerçekleşmemesi durumunda, tekrar adet görülür.
Böylesine düzenli bir adet döngüsü modeli; hipotalamus, hipofiz bezi ve yumurtalıkların bir arada çalışmasını gerektirir.
- Değişen Adet Döngüsü Düzeni
Normal üreme yıllarında, düzenli adet döngüleri tipik olarak 28-35 gün aralığında gerçekleşir ve genellikle minimum bir sapma görülmektedir. Adet düzensizliği ortaya çıkmadan önce bile, menopoza geçişin başlangıcında, yumurtalıklardaki herhangi bir zamanda yetersiz sayıda FSH hormonuna duyarlı folikül bulunması nedeniyle, adet döngüsündeki düzenlilik giderek kaybolur.
- FSH Artışının Etkisi
Üreme çağının ileriki dönemlerinde, yine de düzenli adet döngülerine sahip olan kadınlarda FSH seviyelerinin yükselmesi, yumurtalık işlevi üzerinde çeşitli etkilere sahiptir. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda da; yüksek FSH seviyelerinin folikül ve yumurtalık kalitesi üzerinde zararlı bir etkisi olduğunu öne sürmektedir.
Yaşa Bağlı Doğurganlığın Azalması
Yaşla birlikte kadın doğurganlığının azaldığı düşüncesi, bir dizi gözlemden kaynaklanmaktadır. Çalışmalar; kadın doğurganlığında 30 yaşından sonra net bir düşüş olduğunu göstermektedir. Ayrıca, ortalama 41 yaşında doğurganlığın kaybolduğu görülmektedir. Son yıllarda yapılan çok sayıda çalışma, 35 yaşından sonra canlı doğum olasılığının da belirgin bir şekilde azaldığını doğrulamaktadır.
Genel olarak, insan türü diğer pek çok canlı türüne göre nispeten kısır olarak kabul edilebilir. Yaklaşık %20’lik bir ortalama aylık doğurganlık oranı; hamile kalmaya çalışan sağlıklı çiftler için, hedefine ulaşmak için birçok ayın geçmesi gerekebileceğini göstermektedir.
Kadının yaşı ilerledikçe, bu kalıp giderek daha belirgin hale gelmektedir. Kısırlık sorunu yaşayan çiftlerin oranı; 35 yaş üstü kadınlarda %20’lere kadar uzanmaktadır. Bu oran, 20’li yaşlardaki kadınlarda %5 civarındadır. Kısırlık oranları, birkaç yıldır çocuk sahibi olmak için uğraşan 35 yaş üzeri kadınlarda %30-50’ye kadar yükselebilir.